19 Kasım 2015 Perşembe

Sınav Esnasında Sıkılmaya Çözüm!



Alışamadığımız bir durum var. Demek ki provasızız. 
Yeterince antrenman yapılmadığında sınav esnasında sorular çok uzun gelir ve sıkılmaya neden olur.
Sıkılmayla birlikte kafa dağılır başka yerlere. O yüzden ’sınava hazırlık süresi’, ‘sınava gidiş hali’ ve ‘sınav anı’ olmak üzere üç temel  durum vardır. Hazırlanırken verimli ve sınav formatına provalı olunmalı(sınav ortamı,zamanı,soru sayısı. ..provalarını kastediyorum).

ikincisi ;sınava gidiş hali ,yani sabah öyle bir kalkıyoruz ki sınava değil sanki savaşa gidiyoruz. Aileler çocuklarını askere yolcu edercesine ruh hallerini değişiyor.

Aileye nacizane tavsiyem, sınava giriş hazırlıklarını bir gün öncesinden tamamladıktan sonra o sabah her gün ki gibi sınav nasihatleriyle güne başlamadan ,neşeli ailece güzel bir kahvaltı yapıp relaks bir şekilde evden yolcu etmek gerekli çocuklarımızı.

Ailenin heyecanlı tutumları çocuğun gözünde sınavı hayat meselesine dönüştürebiliyor.Unutulmamalı ki; Sunulan sınav atmosferi günün başlangıcında, çocukta motivasyon düşmesi ve stres kaygı durumunu tetiklemektedir.

‘’Birgün okul ortamında iken ; Sınava giren ilkokul çocuklarının ailelerini gözlemledim.Anne-baba ,tüm aile boyu çocuğu heyacanla bekleyen bir tayfa ..tayfalar.Sınavın bitmesine yakın ilk çıkan çocuğun çıkışını gören tayfaların ,olay mahalline koşarcasına ;çıkan çocuğu çembere almaları çok üzücü geldi bana .

Sınavın bu kadar yüceltilmesi elbette ki ona ulaşma yolunda da kaygı engellerini oluşturması çok da şaşırtıcı değil bana göre.

O yüzden ailelere düşen en büyük görevde sanırım çocuğun sınav durumuna ,korku fonu vermemeleri…. Sınav anında;İnanın dıdım dıdım dıdım diye bildiğimiz heyecanlı  arka fon ,ta ki sınavdan çıkana kadar çocukların beyninde çirkin bir melodi. Fazla gürültü dikkati dağıtır.Öyleyse beynimizdeki seslere de geçiş vermeyeceğiz.

Çocuklara destek için Önce aileler sakin,relaks…

Ailelere küçük bir tavsiyeden sonra ,Değerli Öğrenci Kardeşim ;
Sınav anında sorulara çok odaklandın buna rağmen yapamadığın sorular motivasyonunu bozmasın. Çünkü her şeyi bilmen beklenemez. Bence önce yapabildiklerini kurtarmaya çalış.Yapamadıklarınla vakit kaybetme.En son onlarla uğraşman en güzeli.Yapabildiklerin motivasyonunu daha çok arttıracak.

Sen elinden geleni yaptın ve sonucu takdiri ilahi …

İnanırsanız başarırsınız.Hiç bir emek karşılıksız kalmaz.

Sınavda hepinize başarılar diliyorum.

Semiha Özgür Sezer

16 Kasım 2015 Pazartesi

Çocuklarda Hırs Sorunu

Çocukluk döneminde edinilen bir duygu vardır ki yetişkinlik yıllarında yıkıcı davranışların kökenini oluşturur. Bu, hırstır.

Hırs, “negatif ruhsal bir güç kaynağı”dır, çocukluk yıllarında edinilirse kalıcı olur.

Hırsı uyandıran “değersizlik hissidir.”

Değersizlik hissi ile baş edebilmek üzere her insanda var olan bir potansiyeldir hırs.

Sorun, hırsın varlığı değil, çocukluk çağında uyarılması ile yetişkinlikte baş edilemez “yıkıcı bir ruhsal gücü” kullanmayı içsel bir dürtüye dönüştürmesidir.

Zira hırs, “duygusal kilitlenme” ve “olumlu duyguların bastırılması” ile işlev gören ruhsal bir mekanizmadır.

Örneğin, bir öğretmenin öğrencisine “Sen başarısızsın! Ahmet senden daha başarılı…” demesi, çocukta “değersizlik hissi” oluşturur ve çocuk bu histen kurtulmak için hırsa sarılırsa, içinde arkadaşı Ahmet’e dair beslediği “olumlu duyguları” bastırmak zorunda kalacaktır.

Böylesi bir çocuk, önceden Ahmet’in başarılı olmasından mutlu oluyordu ise, öğretmenin uyandırdığı hırs ile artık Ahmet’in başarılarına sinir olmaya başlayacaktır. Önceden sınıfın gözdesi Ahmet’in arkadaşı olmaktan keyif alıyorsa, şimdi, “sinsi bir ikiyüzlülükle” ondan rahatsız olmaya başlayacaktır. Zira hırs, gücünü “olumlu duyguların bastırılmasından alır…”

Örneğin; boks, bir güç sporu değil, “hırs sporudur.”

Bir boksör, boks tekniklerini ne kadar iyi bilirse bilsin, rakibini yenebilmek için hırsa ihtiyaç duyar. Bundandır ki sporcuları motive eden teknik adamlar, “Ye onu… Bitir onu… Vur… Öldür…” diye hırslandırmaya çalışırlar ki boksör rakibine duyduğu “olumlu duygulardan” kurtulabilsin.

Boks, sadece bir şiddet sporu olduğu için değil, hırs uyandırdığı için pedagojik yasaklı sporlar içinde yer alır ve çocuklara tavsiye edilmez.

Birçok yetişkin, çocuklara “hırstan kaynaklanan güçle başarı elde ettirmeyi” bir marifet zanneder. Çocuğun içine, onun bütün yaşamını etkileyecek bir canavar yerleştirdiklerinin farkında değildirler.
Aklı devreden çıkaran iki duygu; şehvet ve hırstır.

Erken yaşlarda cinselliğin uyandırılması nasıl ki çocuğu şaşkına çevirir, baş edilmesi zor sorunlara yol açar, uyandırılmış bir hırs da çocuğun yaşamını zora sokar. Zira hırs, sadece bir alana değil, yaşamın her alanına yayılmaya meyilli bir duygudur.

Örneğin, eğitimde başarılı olması için hırs edindirilmiş bir çocuk, sokakta top oynarken yenilgiyi kabul etmekte zorluk çeker. Kendi takımı azıcık yenilecek gibi olsa, karşı kaleye gol atabilmek için, kızgın bir boğa gibi arkadaşlarının üzerine saldırır.

Birçok ebeveyn, çocukları ile oynadıkları oyunlarda, çocuğunun yenilgiyi kabul etmediğinden, yenileceğini anladığında sinirlendiğinden, oyunu bozup ağlayıp sızladığından yakınır. “Yenilgiyi kabul edememek, erken uyandırılmış hırsın ürünüdür…

Hırs ile terbiye edilmiş kişiler, sadece kendi ailesi için değil, toplumsal bir sorundur.

Ebeveynler çocuklarının eğitiminde başarılı olmalarını teşvik etmek için hırslanarak elde edecekleri başarılara bel bağlamamalıdır.

Ruh sağlığını koruyarak başarılar elde etmek, hırs ile değil azim iledir. Azim ise “olumsuz duyguların bastırılması, olumlu duyguların uyandırılması ile elde edilen ruhsal güçtür…”

Aksiyon Dergisi

13 Kasım 2015 Cuma

Hırçın Çocuk Engellenmiş Çocuktur!

Çocuk, yetişkin değil, “sadece” çocuktur.
Çocuktan bir yetişkin olgunluğu beklemek, çocukluk dönemini zarara uğratır. Böylesi bir beklenti onun “çocukluk yaşamına” da haksızlıktır.
Çocuk, çocukluk hayatını yaşayabildiği kadar ruhen sağlıklıdır.
Çocuksu bir hayat sürememiş kişilerin yetişkinlik yılları “duygusal yetersizlik” içindedir. Böylesi kişiler gergindirler, çabuk sinirlenirler… Birçok yetişkinin kendi eşlerine olan duyarsızlıkları, çocuklarına olan tahammülsüzlükleri, öfke kontrol bozuklukları bu yetersizliğin yıllar sonra dışa vurumudur…
Zira “öfke kontrol sistemi dengesi” çocukluk yıllarında oluşur. Duygularını yaşının gereği gibi yaşayamamış, ebeveyni ile ruhsal doyumlar elde edememiş kişilerin ortak dramı tahammülsüz oluşlarıdır…

Çocuğuna iyilik yapmak isteyen bir yetişkinin yapacağı en büyük iyilik, onun çocukluğunu yaşamasına izin vermektir.